4 Mart 2010 Perşembe

22 Ocak 2010 Cuma

13 Ocak 2010 Çarşamba

gidiyorum


gidiyorum artık buralardan
hoşcakal demeden
kimseye
nereye mi
sevdiğimin yanına

2 Ocak 2010 Cumartesi

uzaklara



uzaklara bakıyorum artık
kimse yok artık
ne sevdiklerim ne sevdigim
nerdeler bilemiyorum
ne kadar az sevenim varmış bu dünyada
yanlış mı oldu ne
hiç sevenim yok
ne olacak benim bu halim
kim anlayacak beni
nerde yanlış yaptım

1 Ocak 2010 Cuma

Babam



ben daima elimi arkama dayayıp yürürdüm
babam ise bana kızar
ne yapıyorsun
elini arkandan çek
oysa ben dinlemiyordum
alayına isyan
elimi arkama koyup yürüyordum
babam sevmesede
ben arkama elimi koyuyordum

31 Aralık 2009 Perşembe

SÜRGÜN ÜLKEDEN BAŞKENTLER BAŞKENTİNE - Sezai Karakoç



SÜRGÜN ÜLKEDEN BAŞKENTLER BAŞKENTİNE

Senin kalbinden sürgün oldum ilkin
Bütün sürgünlüklerim bir bakıma bu sürgünün bir süreği
Bütün törenlerin şölenlerin ayinlerin yortuların dışında
Sana geldim ayaklarına kapanmaya geldim
Af dilemeye geldim affa layık olmasam da
Uzatma dünya sürgünümü benim
Güneşi bahardan koparıp
Aşkın bu en onulmazından koparıp
Bir toz bulutu gibi
Savuran yüreğime
Ah uzatma dünya sürgünümü benim
Nice yorulduğum ayakkabılarımdan değil
Ayaklarımdan belli
Lambalar eğri
Aynalar akrep meleği
Zaman çarpılmış atın son hayali
Ev miras değil mirasın hayaleti
Ey gönlümün doğurduğu
Büyüttüğü emzirdiği
Kuş tüyünden
Ve kuş sütünden
Geceler ve gündüzlerde
İnsanlığa anıt gibi yükselttiği
Sevgili
En sevgili
Ey sevgili
Uzatma dünya sürgünümü benim

Bütün şiirlerde söylediğim sensin
Şuna dedimse sen Leyla dedimse sensin
Seni saklamak için görüntülerinden faydalandım Salome'nin Belkıs'ın
Boşunaydı saklamaya çalışmam öylesine aşikarsın bellisin
Kuşlar uçar senin gönlünü taklit için
Ellerinden devşirir bahar çiçeklerini
Deniz gözlerinden alır sonsuzluğun haberini
Ey gönüllerin en yumuşağı en derini
Sevgili
En sevgili
Ey sevgili
Uzatma dünya sürgünümü benim

Yıllar geçti sapan olumsuz iz bıraktı toprakta
Yıldızlara uzanıp hep seni sordum gece yarılarında
Çatı katlarında bodrum katlarında
Gölgendi gecemi aydınlatan eşsiz lamba
Hep Kanlıca'da Emirgan'da
Kandilli'nin kurşuni şafaklarında
Seninle söyleşip durdum bir ömrün baharında yazında
Şimdi onun birdenbire gelen sonbaharında
Sana geldim ayaklarına kapanmaya geldim
Af dilemeye geldim affa layık olmasam da
Ey çağdaş Kudüs (Meryem)
Ey sırrını gönlünde taşıyan Mısır (Züleyha)
Ey ipeklere yumuşaklık bağışlayan merhametin kalbi
Sevgili
En sevgili
Ey sevgili
Uzatma dünya sürgünümü benim

Dağların yıkılışını gördüm bir Venüs bardağında
Köle gibi satıldım pazarlar pazarında
Güneşin sarardığını gördüm Konstantin duvarında
Senin hayallerinle yandım düşlerin civarında
Gölgendi yansıyıp duran bengisu pınarında
Ölüm düşüncesinin beni sardığı şu anda
Verilmemiş hesapların korkusuyla
Sana geldim ayaklarına kapanmaya geldim
Af dilemeye geldim affa layık olmasam da
Sevgili
En sevgili
Ey sevgili
Uzatma dünya sürgünümü benim

Ülkendeki kuşlardan ne haber vardır
Mezarlardan bile yükselen bir bahar vardır
Aşk celladından ne çıkar madem ki yar vardır
Yoktan da vardan da ötede bir Var vardır
Hep suç bende değil beni yakıp yıkan bir nazar vardır
O şarkıya özenip söylenecek mısralar vardır
Sakın kader deme kaderin üstünde bir kader vardır
Ne yapsalar boş göklerden gelen bir karar vardır
Gün batsa ne olur geceyi onaran bir mimar vardır
Yanmışsam külümden yapılan bir hisar vardır
Yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer vardır
Sırların sırrına ermek için sende anahtar vardır
Göğsünde sürgününü geri çağıran bir damar vardır
Senden ümit kesmem kalbinde merhamet adlı bir çınar vardır
Sevgili
En sevgili
Ey sevgili

29 Aralık 2009 Salı

Yanlızlık

HİÇ KİMSE BENİ ANLAMASADA
O BENİ ANLASA
BU BANA YETER
O KİM Mİ
O KENDİNİ BİLİYOR

28 Aralık 2009 Pazartesi

Hata Kimde



okuyorum bir şeyler
ama ne okudugumu anlamadan okuyorum
neden okuyorum
ne için okuyorum
kim için okuyorum
bilmiyorum
elimdeki doğru kitap mı acaba
kitap doğru olsada
ben okuduğuma körmüyüm
ama görüyorum
hissediyorum
anlıyorum
eksiklik ne
bilemiyorum
siz biliyormusunuz
hata kimde
bende mi yoksa
kitaptamı
yoksa her ikimizde mi

25 Aralık 2009 Cuma

24 Aralık 2009 Perşembe

La tahzen.. innAllahe meana.. /Üzülme.. Allah bizimle..




La-Tahzen / Üzülme
Karşı karşıya kalabileceğin muhtemel bir musibet için en kötü ihtimal ne olabilir sorusunu kendine sor. Sonra bu muhtemel sonuca kendini alıştır, ona tahammül etme konusunda kendine telkinde bulun. “Allah bize yeter, O ne güzel vekildir” ayetini tedebbür ederek bu hali sakin bir şekilde iyimser bir tabloya dönüştürmeye bak.

La-Tahzen / Üzülme
Şunu unutma yaşadığın günün sınırları içinde yaşamazsan sıkıntı ve kaygıların artacak demektir. Biraz daha açarsak; Sabaha çıktıktan sonra artık akşamı bekleme, akşama kavuşunca da sabahı bekleme. Ne maziye takıl kal ne de gelecek kaygısı içinde ol. Yani ânı yaşa.

La-Tahzen / Üzülme
İnne maal usri yüsran / Her zorlukla birlikte kolaylık vardır. Yani kolaylık zorluğun içinde saklıdır!.. Bir başka ifade ile; kolaylık; zorluk zannettiğimiz şeyin taa kendisidir!..

La-Tahzen / Üzülme
Arapların bir sözü vardır; “Gerilen ip kopar” yani sıkıntılar, üzüntüler üst üste geldikçe ferahlama, rahatlama kapı da demektir. Allah Teala buyuruyor ki “Kim ki Allahtan gerçek manada ittika ederse Allah da ona bir çıkış, kurtuluş yolu lütfeder ve ona hiç beklemediği, hesap etmediği yerlerden rızık ihsan eder”.

La-Tahzen / Üzülme
Ahiret inancı, insanlığa huzurlu bir dünya hayatını sağlama yolunda büyük bir güç kazandıran muhteşem bir inanç sistemidir. Bu dünyada malı gasp edilen, zulme uğrayan ve bir şekilde haksızlığa maruz kalan kimse ahirette adaletin yerine geleceği inancıyla kalbi bir sükunete kavuşur.
Ünlü bir Alman filozofun şöyle söylediği rivayet edilir. “Dünyadaki hayat oyununun bir ikinci perdesi olduğu muhakkak. Çünkü bu ilk sahnede zalim ve mazlumu görüyor insafı göremiyoruz. Galib ve mağlubu görüyor adaleti göremiyoruz. O halde tüm bu adaletsizliği ortadan kaldıracak bir ikinci hayat mutlaka vardır”.
Kıyamet ve ahiretin varlığını zımni itiraf niteliğindeki Alman filozofun bu ifadeleri aklın yolunun bir olduğunu gösteriyor aslında…
Bu dünyada zahiren adaletsizlikmiş gibi görünen haller, zenginlik/fakirlik, hastalık/sağlık, güçlülük/zayıflık gibi ölçülerin birer imtihan vesilesi olduğunu unutmayıp ona göre adımlarını atanlar kazançlı çıkacak olanlardır sakın unutma. Dolayısıyla içinde bulunduğun ortamdan dolayı üzülmeyi bir kenara bırak da imtihanı kazanmaya bak.
İnkâr edenler, katiyyen diriltilmeyeceklerini sandılar. “De ki: Hayır, Rabbim hakkı için mutlaka diriltileceksiniz, sonra yaptıklarınız size haber verilecektir. Bu, Allaha göre kolaydır.” (Teğabun, 64/7, Nahl, 16/30-40).

~

İçebileceğin Suyun, Bir Parça Ekmeğin Varsa Üzülme !
İçebileceğin temiz suyun, seni doyurabilecek kadar bir aşın, üstünü örtecek bir elbisen varsa üzülme! Uzunca bir müddet ıssız bir adada mahzur kalan bir denizciye yaşamış olduğu bu tecrübeden çıkardığı en önemli dersin ne olduğunu sormuşlar. O da şunları söylemiş;
İçebilecek temiz bir su, yetecek kadar aş olduğu sürece asla şikayetçi olunulmayacağını öğrendim.

~

Öfkeyi Terk Et ve Affedici Ol
İstatistiklere göre Çinlilerde strese bağlı kalp rahatsızları oranı oldukça düşükmüş. Bunun en önemli nedenleri arasında Çinlilerin sakin yapılı olmaları gösterilmiştir. Dolayısıyla sende mutlu ve huzurlu bir hayat için olaylara sükunetle yaklaş, her türlü kaygıyı, öfkeyi, şiddeti bir kenara bırakıp affedici ol. Tıpkı Kur’an-ı Kerim’deki mümin tasvirinde olduğu gibi;
“Onlar ki, bollukta da darlıkta da Allah yolunda harcarlar; kızdıklarında öfkelerini yutar, insanların kusurlarını affederler.“

A. Yasin Demirci

Not: Bu yazı büyük oranda Dr. Aid Kareni’nin La-Tahzen isimli Arapça eserinden derlenmiştir.

20 Aralık 2009 Pazar

Bazen



Düşünürdün bazen
Bazen mi dedim
Yanlış oldu
Her zaman düşünürdüm
Hiç düşünmeden duramıyordum
Ne olacak bu benim halim
Ne yapsan
Ne etsem
Bu dünyaya ısınamıyordum
Beni seven biri olacak mı acaba
Diyordum bazen
Yoksa tek geldim
Tek mi geberip gidecektim
Bunuda bilmiyordum
Kafamı düşünceler kaplamış
İçinden çıkamıyordum
Bazende seviyordum
Hiç içinden çıkmayım diye düşünüyordum
Kaç arkadaşım var
Kaç dosttum var
Kaç sevdigim var
Bu kalabalıkta neden yanlızdım
Neden ben hep fedarkar oluyordum
Ben kimdim
Ben neyim
Siz kimsiniz
Ne yapıyorsunuz orada
Yoksa delirdim mi ben
Yo yo
Bu eskidende deliydi
Şimdi tam delirdi
Ne yapasınız
Deliyim işte
Benim buna bir itirazım yok
Ben deli olayım
Siz akıllı
Bakalım kim galip gelecek

17 Aralık 2009 Perşembe

..........



(Sanırım bazen, insanlar; kendilerini basite alıyorlar...Halbuki bir insan, en fazla bir insan kadar basittir; yine en fazla bir insan kadar değerli...)

Yolcu, yolu bilmez çoğu zaman. Sadece “nereye” gitmek istediğini bilir... Yol başkadır çünkü, menzil başkadır... Şehirleri bağlasa da birbirine, yollar; şehirlere benzemez!

Şimdi... Bunca yol bunca yolcu tarafından doldurulmuş da olsa; yol bilmeyen bunca yolcu, nasıl bulacak yollarını?

Bilmeyenler, bilmeyenlerden mi öğrenecek bilmediğini?

Veya neden kaybolmuş; şu kavrulan insanlar kızgın güneş altında?

Biliyorsan, cevap ver!.. Biliyorsan, doğruyu söyle!.. Biliyorsan, kurtar insanları, çöllerde kaybolmaktan! Ama, bunları yap; biliyorsan!..

Bunca yolda kaç yolcu rastlayıp da sormuştur şehrinin amirine, milletin emirine, yolların memuruna?

Yollar, kayboluşlardır; belki de sevinmek için, bulunuşlarda!..Ama sevinemez herkes, sevindiremez!

Ya koybolur çünkü veya kendi kayboluşuna ortak arayan bir kuru inatçının izini yalar!.. Bu da başka bir kayboluştur...

Peki ama, kızgın çölde ölürken ne farkı var; tek başına olmakla üç başına olmanın, beş başına olmanın?

İnsanlar, bazen kendilerini basite alsa da; bir insan yine ancak bir insan kadar basittir, veya değerli...İnsanın değeri, gösterdiği istikamet ile ölçülür!

Bunun için ben, her insanı, yoldaki bir tabela gibi görürüm... Bu levhaların ucu farklı mıdır ki bir insanın işaret parmağından?

Yolda herkes herkese sorar, her levhaya bakar.Ama keşke herkes doğruyu bilse, doğruyu dese, doğruyu görse...

İşte bu noktada sen, kendini basite almamalısın;
Şehrin yönünü biliyorsan!.. Ayakta duran ve başı dönmemiş her tabelanın işaret parmağı der ki: “Şehir şu tarafta!” Bir insanın hayat boyu yapması gereken en önemli vazifesi; işte bu şehre doğru yürümek ve her sorana şehrin yönünü göstermektir!

Aslında insan, bir yol levhası kadar sade ve basittir. Ama insan, bir yol levhası kadar zararlı ve tehlikeli de olabilir... Fakat, bir yol levhası kadar önemli, değerli ve kurtarıcı olmak; her insanın mes’uliyetidir!

Muammer Erkul...

15 Aralık 2009 Salı

Kalan Olmak


Tam giderken onu gördüm
Kalmam gerek geçti içimden
Yüregim buraya getirmişti
Bizi burada birleştirdi
Ve kaldım
Giden olmadım
Ne olursa olsun artık
Ya sonum hüsran olacak
Ya da mutlu olacaktım
Bir kere yola çıkmıştık
Bu yoldan dönüş olmaz
Sonuna kadar gidecektim
Kalan olmuştum
Ve iyikide kalmışım
Adım kalan oldu
Giden olmadım
Bakalım sonu ne olacak
Sizce

14 Aralık 2009 Pazartesi

İyi ki Varsın




İyi ki varsın
Hayatımda
Sen olmasaydın
Benim halim ne olurdu
Hiç düşündün mü
Sen ve ben
Başka kimse olmasın yanımızda
Yanlızca sen ol
Bu bana yeter
Kim ne derse desin
Yanlızca sen söyle
İyi ki hayatımdasın
İyi ki varsın
Bu bana yeter
Ya sana
Yeter mi
Related Posts with Thumbnails