31 Aralık 2009 Perşembe

SÜRGÜN ÜLKEDEN BAŞKENTLER BAŞKENTİNE - Sezai Karakoç



SÜRGÜN ÜLKEDEN BAŞKENTLER BAŞKENTİNE

Senin kalbinden sürgün oldum ilkin
Bütün sürgünlüklerim bir bakıma bu sürgünün bir süreği
Bütün törenlerin şölenlerin ayinlerin yortuların dışında
Sana geldim ayaklarına kapanmaya geldim
Af dilemeye geldim affa layık olmasam da
Uzatma dünya sürgünümü benim
Güneşi bahardan koparıp
Aşkın bu en onulmazından koparıp
Bir toz bulutu gibi
Savuran yüreğime
Ah uzatma dünya sürgünümü benim
Nice yorulduğum ayakkabılarımdan değil
Ayaklarımdan belli
Lambalar eğri
Aynalar akrep meleği
Zaman çarpılmış atın son hayali
Ev miras değil mirasın hayaleti
Ey gönlümün doğurduğu
Büyüttüğü emzirdiği
Kuş tüyünden
Ve kuş sütünden
Geceler ve gündüzlerde
İnsanlığa anıt gibi yükselttiği
Sevgili
En sevgili
Ey sevgili
Uzatma dünya sürgünümü benim

Bütün şiirlerde söylediğim sensin
Şuna dedimse sen Leyla dedimse sensin
Seni saklamak için görüntülerinden faydalandım Salome'nin Belkıs'ın
Boşunaydı saklamaya çalışmam öylesine aşikarsın bellisin
Kuşlar uçar senin gönlünü taklit için
Ellerinden devşirir bahar çiçeklerini
Deniz gözlerinden alır sonsuzluğun haberini
Ey gönüllerin en yumuşağı en derini
Sevgili
En sevgili
Ey sevgili
Uzatma dünya sürgünümü benim

Yıllar geçti sapan olumsuz iz bıraktı toprakta
Yıldızlara uzanıp hep seni sordum gece yarılarında
Çatı katlarında bodrum katlarında
Gölgendi gecemi aydınlatan eşsiz lamba
Hep Kanlıca'da Emirgan'da
Kandilli'nin kurşuni şafaklarında
Seninle söyleşip durdum bir ömrün baharında yazında
Şimdi onun birdenbire gelen sonbaharında
Sana geldim ayaklarına kapanmaya geldim
Af dilemeye geldim affa layık olmasam da
Ey çağdaş Kudüs (Meryem)
Ey sırrını gönlünde taşıyan Mısır (Züleyha)
Ey ipeklere yumuşaklık bağışlayan merhametin kalbi
Sevgili
En sevgili
Ey sevgili
Uzatma dünya sürgünümü benim

Dağların yıkılışını gördüm bir Venüs bardağında
Köle gibi satıldım pazarlar pazarında
Güneşin sarardığını gördüm Konstantin duvarında
Senin hayallerinle yandım düşlerin civarında
Gölgendi yansıyıp duran bengisu pınarında
Ölüm düşüncesinin beni sardığı şu anda
Verilmemiş hesapların korkusuyla
Sana geldim ayaklarına kapanmaya geldim
Af dilemeye geldim affa layık olmasam da
Sevgili
En sevgili
Ey sevgili
Uzatma dünya sürgünümü benim

Ülkendeki kuşlardan ne haber vardır
Mezarlardan bile yükselen bir bahar vardır
Aşk celladından ne çıkar madem ki yar vardır
Yoktan da vardan da ötede bir Var vardır
Hep suç bende değil beni yakıp yıkan bir nazar vardır
O şarkıya özenip söylenecek mısralar vardır
Sakın kader deme kaderin üstünde bir kader vardır
Ne yapsalar boş göklerden gelen bir karar vardır
Gün batsa ne olur geceyi onaran bir mimar vardır
Yanmışsam külümden yapılan bir hisar vardır
Yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer vardır
Sırların sırrına ermek için sende anahtar vardır
Göğsünde sürgününü geri çağıran bir damar vardır
Senden ümit kesmem kalbinde merhamet adlı bir çınar vardır
Sevgili
En sevgili
Ey sevgili

29 Aralık 2009 Salı

Yanlızlık

HİÇ KİMSE BENİ ANLAMASADA
O BENİ ANLASA
BU BANA YETER
O KİM Mİ
O KENDİNİ BİLİYOR

28 Aralık 2009 Pazartesi

Hata Kimde



okuyorum bir şeyler
ama ne okudugumu anlamadan okuyorum
neden okuyorum
ne için okuyorum
kim için okuyorum
bilmiyorum
elimdeki doğru kitap mı acaba
kitap doğru olsada
ben okuduğuma körmüyüm
ama görüyorum
hissediyorum
anlıyorum
eksiklik ne
bilemiyorum
siz biliyormusunuz
hata kimde
bende mi yoksa
kitaptamı
yoksa her ikimizde mi

25 Aralık 2009 Cuma

24 Aralık 2009 Perşembe

La tahzen.. innAllahe meana.. /Üzülme.. Allah bizimle..




La-Tahzen / Üzülme
Karşı karşıya kalabileceğin muhtemel bir musibet için en kötü ihtimal ne olabilir sorusunu kendine sor. Sonra bu muhtemel sonuca kendini alıştır, ona tahammül etme konusunda kendine telkinde bulun. “Allah bize yeter, O ne güzel vekildir” ayetini tedebbür ederek bu hali sakin bir şekilde iyimser bir tabloya dönüştürmeye bak.

La-Tahzen / Üzülme
Şunu unutma yaşadığın günün sınırları içinde yaşamazsan sıkıntı ve kaygıların artacak demektir. Biraz daha açarsak; Sabaha çıktıktan sonra artık akşamı bekleme, akşama kavuşunca da sabahı bekleme. Ne maziye takıl kal ne de gelecek kaygısı içinde ol. Yani ânı yaşa.

La-Tahzen / Üzülme
İnne maal usri yüsran / Her zorlukla birlikte kolaylık vardır. Yani kolaylık zorluğun içinde saklıdır!.. Bir başka ifade ile; kolaylık; zorluk zannettiğimiz şeyin taa kendisidir!..

La-Tahzen / Üzülme
Arapların bir sözü vardır; “Gerilen ip kopar” yani sıkıntılar, üzüntüler üst üste geldikçe ferahlama, rahatlama kapı da demektir. Allah Teala buyuruyor ki “Kim ki Allahtan gerçek manada ittika ederse Allah da ona bir çıkış, kurtuluş yolu lütfeder ve ona hiç beklemediği, hesap etmediği yerlerden rızık ihsan eder”.

La-Tahzen / Üzülme
Ahiret inancı, insanlığa huzurlu bir dünya hayatını sağlama yolunda büyük bir güç kazandıran muhteşem bir inanç sistemidir. Bu dünyada malı gasp edilen, zulme uğrayan ve bir şekilde haksızlığa maruz kalan kimse ahirette adaletin yerine geleceği inancıyla kalbi bir sükunete kavuşur.
Ünlü bir Alman filozofun şöyle söylediği rivayet edilir. “Dünyadaki hayat oyununun bir ikinci perdesi olduğu muhakkak. Çünkü bu ilk sahnede zalim ve mazlumu görüyor insafı göremiyoruz. Galib ve mağlubu görüyor adaleti göremiyoruz. O halde tüm bu adaletsizliği ortadan kaldıracak bir ikinci hayat mutlaka vardır”.
Kıyamet ve ahiretin varlığını zımni itiraf niteliğindeki Alman filozofun bu ifadeleri aklın yolunun bir olduğunu gösteriyor aslında…
Bu dünyada zahiren adaletsizlikmiş gibi görünen haller, zenginlik/fakirlik, hastalık/sağlık, güçlülük/zayıflık gibi ölçülerin birer imtihan vesilesi olduğunu unutmayıp ona göre adımlarını atanlar kazançlı çıkacak olanlardır sakın unutma. Dolayısıyla içinde bulunduğun ortamdan dolayı üzülmeyi bir kenara bırak da imtihanı kazanmaya bak.
İnkâr edenler, katiyyen diriltilmeyeceklerini sandılar. “De ki: Hayır, Rabbim hakkı için mutlaka diriltileceksiniz, sonra yaptıklarınız size haber verilecektir. Bu, Allaha göre kolaydır.” (Teğabun, 64/7, Nahl, 16/30-40).

~

İçebileceğin Suyun, Bir Parça Ekmeğin Varsa Üzülme !
İçebileceğin temiz suyun, seni doyurabilecek kadar bir aşın, üstünü örtecek bir elbisen varsa üzülme! Uzunca bir müddet ıssız bir adada mahzur kalan bir denizciye yaşamış olduğu bu tecrübeden çıkardığı en önemli dersin ne olduğunu sormuşlar. O da şunları söylemiş;
İçebilecek temiz bir su, yetecek kadar aş olduğu sürece asla şikayetçi olunulmayacağını öğrendim.

~

Öfkeyi Terk Et ve Affedici Ol
İstatistiklere göre Çinlilerde strese bağlı kalp rahatsızları oranı oldukça düşükmüş. Bunun en önemli nedenleri arasında Çinlilerin sakin yapılı olmaları gösterilmiştir. Dolayısıyla sende mutlu ve huzurlu bir hayat için olaylara sükunetle yaklaş, her türlü kaygıyı, öfkeyi, şiddeti bir kenara bırakıp affedici ol. Tıpkı Kur’an-ı Kerim’deki mümin tasvirinde olduğu gibi;
“Onlar ki, bollukta da darlıkta da Allah yolunda harcarlar; kızdıklarında öfkelerini yutar, insanların kusurlarını affederler.“

A. Yasin Demirci

Not: Bu yazı büyük oranda Dr. Aid Kareni’nin La-Tahzen isimli Arapça eserinden derlenmiştir.

20 Aralık 2009 Pazar

Bazen



Düşünürdün bazen
Bazen mi dedim
Yanlış oldu
Her zaman düşünürdüm
Hiç düşünmeden duramıyordum
Ne olacak bu benim halim
Ne yapsan
Ne etsem
Bu dünyaya ısınamıyordum
Beni seven biri olacak mı acaba
Diyordum bazen
Yoksa tek geldim
Tek mi geberip gidecektim
Bunuda bilmiyordum
Kafamı düşünceler kaplamış
İçinden çıkamıyordum
Bazende seviyordum
Hiç içinden çıkmayım diye düşünüyordum
Kaç arkadaşım var
Kaç dosttum var
Kaç sevdigim var
Bu kalabalıkta neden yanlızdım
Neden ben hep fedarkar oluyordum
Ben kimdim
Ben neyim
Siz kimsiniz
Ne yapıyorsunuz orada
Yoksa delirdim mi ben
Yo yo
Bu eskidende deliydi
Şimdi tam delirdi
Ne yapasınız
Deliyim işte
Benim buna bir itirazım yok
Ben deli olayım
Siz akıllı
Bakalım kim galip gelecek

17 Aralık 2009 Perşembe

..........



(Sanırım bazen, insanlar; kendilerini basite alıyorlar...Halbuki bir insan, en fazla bir insan kadar basittir; yine en fazla bir insan kadar değerli...)

Yolcu, yolu bilmez çoğu zaman. Sadece “nereye” gitmek istediğini bilir... Yol başkadır çünkü, menzil başkadır... Şehirleri bağlasa da birbirine, yollar; şehirlere benzemez!

Şimdi... Bunca yol bunca yolcu tarafından doldurulmuş da olsa; yol bilmeyen bunca yolcu, nasıl bulacak yollarını?

Bilmeyenler, bilmeyenlerden mi öğrenecek bilmediğini?

Veya neden kaybolmuş; şu kavrulan insanlar kızgın güneş altında?

Biliyorsan, cevap ver!.. Biliyorsan, doğruyu söyle!.. Biliyorsan, kurtar insanları, çöllerde kaybolmaktan! Ama, bunları yap; biliyorsan!..

Bunca yolda kaç yolcu rastlayıp da sormuştur şehrinin amirine, milletin emirine, yolların memuruna?

Yollar, kayboluşlardır; belki de sevinmek için, bulunuşlarda!..Ama sevinemez herkes, sevindiremez!

Ya koybolur çünkü veya kendi kayboluşuna ortak arayan bir kuru inatçının izini yalar!.. Bu da başka bir kayboluştur...

Peki ama, kızgın çölde ölürken ne farkı var; tek başına olmakla üç başına olmanın, beş başına olmanın?

İnsanlar, bazen kendilerini basite alsa da; bir insan yine ancak bir insan kadar basittir, veya değerli...İnsanın değeri, gösterdiği istikamet ile ölçülür!

Bunun için ben, her insanı, yoldaki bir tabela gibi görürüm... Bu levhaların ucu farklı mıdır ki bir insanın işaret parmağından?

Yolda herkes herkese sorar, her levhaya bakar.Ama keşke herkes doğruyu bilse, doğruyu dese, doğruyu görse...

İşte bu noktada sen, kendini basite almamalısın;
Şehrin yönünü biliyorsan!.. Ayakta duran ve başı dönmemiş her tabelanın işaret parmağı der ki: “Şehir şu tarafta!” Bir insanın hayat boyu yapması gereken en önemli vazifesi; işte bu şehre doğru yürümek ve her sorana şehrin yönünü göstermektir!

Aslında insan, bir yol levhası kadar sade ve basittir. Ama insan, bir yol levhası kadar zararlı ve tehlikeli de olabilir... Fakat, bir yol levhası kadar önemli, değerli ve kurtarıcı olmak; her insanın mes’uliyetidir!

Muammer Erkul...

15 Aralık 2009 Salı

Kalan Olmak


Tam giderken onu gördüm
Kalmam gerek geçti içimden
Yüregim buraya getirmişti
Bizi burada birleştirdi
Ve kaldım
Giden olmadım
Ne olursa olsun artık
Ya sonum hüsran olacak
Ya da mutlu olacaktım
Bir kere yola çıkmıştık
Bu yoldan dönüş olmaz
Sonuna kadar gidecektim
Kalan olmuştum
Ve iyikide kalmışım
Adım kalan oldu
Giden olmadım
Bakalım sonu ne olacak
Sizce

14 Aralık 2009 Pazartesi

İyi ki Varsın




İyi ki varsın
Hayatımda
Sen olmasaydın
Benim halim ne olurdu
Hiç düşündün mü
Sen ve ben
Başka kimse olmasın yanımızda
Yanlızca sen ol
Bu bana yeter
Kim ne derse desin
Yanlızca sen söyle
İyi ki hayatımdasın
İyi ki varsın
Bu bana yeter
Ya sana
Yeter mi

13 Aralık 2009 Pazar

Güzel Bir Şey



Özlemekte güzel bir şey
Sabretmekte
Onu düşünmekte
Güzel bir şey

11 Aralık 2009 Cuma

Bir Gün



Bir gün daha geçti sensiz
Ne etsem ne yapsam
Bilemiyorum

10 Aralık 2009 Perşembe

Dua


Dua, kulun ümit dalı ve Rabbine bağlılığının en güzel ifadesidir. Dua, cennet yollarını açan, kalbe safa, ruha gıda veren ve ebediyyet serinliğini tattıran vecd halidir. Dua, mü’min için eşi bulunmaz bir silah, ümit gecesinde hayırlı bir sabah, bela, şiddet ve felaket çemberinden kurtuluş ve felahtır. Dua, yerde nur, gökte nur, sağda nur, solda nur ve kul için bir tükenmez huzurdur. Dua, Hak kapısının halkasını tutmak, çırpınan gönüllere ilahi rahmeti dilemektir. Dua, kulun şerefini artıran, iki âlemde de yüzünü ak eden, bir güzellik bulutu halinde rahmet katrelerini gönül toprağına döken en hayırlı şeydir.



Nihayetsiz kudret ve sonsuz Rahmet sahibi Mevla’mız buyuruyor ki:"Kullarım(Habibim)sana beni sorunca(haber ver ki)işte ben muhakkak yakınımdır. Bana o dua edenin davetine icabet ederim.(Bakara:186)



Resulullah (s.a.v.)buyuruyor ki:"Dua ettiğiniz zaman, kabul olunacağına inanarak Allah'a dua edin. Bilmiş olunuz ki, gafil kalp(ile)yapılan duaları Allah kabul etmez."(Tirmizi)
Mü'minler annesi Hazret-i Aişe (Radıyallahü Anh)den nakil. Allah’ın Resulü (s.a.v.)geceleyin kalktığı vakit namazına şu dua ile başlardı:
"Allah’ım!
Ey Cebrahil, Mikail ve İsrafil'in Rabbi!
Göklerle ve yerin yaratanı,
Hazırı ve gaibi bilen Allah’ım!
Kullarına ihtilaf ettikleri şeylerde,
Onların aralarında ancak Sen hükmedersin.
İhtilaf edilen Hakk'a izninle beni hidayet eyle!
Çünkü dilediğini doğru yola ancak Sen hidayet edersin !"(Müslüm)

7 Aralık 2009 Pazartesi

Hadis





إِنَّ اللَّهَ لاَ يَنْظُرُ إِلَى صُوَرِكُمْ وَأمْوَالِكُمْ وَلـكِنْ يَنْظُرُ إِلَى قُلُوبِكُمْ وَأعْمَالِكُمْ

Allah sizin ne dış görünüşünüze ne de mallarınıza bakar. Ama o sizin kalplerinize ve işlerinize bakar.

Müslim, Birr, 33; ‹bn Mâce, Zühd, 9;

Ahmed b. Hanbel, 2/285, 539.

4 Aralık 2009 Cuma

Aşk Artı Aşk Eşittir Sevgi


aşkı anlatmak mı
ne kadar zor
nereden başlayacaksın ki
kime anlatacaksın ki
bunu yaşamayan ne anlar
aşk artı aşk olur mu
yoksa tek aşkmı var
ne zaman aşk artı aşk olacak diye düşünüyorum
yoksa bana aşık olan var mı yok mu bilemiyorum
ne zaman toplanacak
aşk artı aşk
acaba toplasam
sonuç ne olacak
dogrumu toplayacagım
yoksa yanlışmı
benim sonuçum
sevgi çıktı

2 Aralık 2009 Çarşamba

Yaşam



10 SURE 10 ŞEYi ENGELLER:
FATiHA: Allah'ın gazabını
YASiN: Kıyamet gününde susuzluğu
DUHAN: Kıyamet korku ve dehşetini
VAKIA: Fakirliği, miskinliği
MüLK: Kabir azabını
KEVSER: Hasımların kinini
iHLAS: iki yüzlülüğü, samimiyetsizliği
FELAK: Hased edenlerin hasedini
NAS: Vesveseyi engeller

AMİN 4 HARFTİR. ALLAH AMİN DİYENİ 4 BELADAN KORUR:
1) imanın kalbden ayrılması
2) Hesab gününün korkusu
3) Sıratı geçememe endişesi
4) Cehennemden aşağı inen basamaklarda ebediyyen kalma belalarından korur.

26 Kasım 2009 Perşembe

7.Şey




Söylediklerinize dikkat edin, düşüncelere dönüşür

Düşüncelerinize dikkat edin,duygularınıza dönüşür

Duygularınıza dikkat edin,davranışlarınıza dönüşür

Davranışlarınıza dikkat edin,alışkanlıklarınıza dönüşür

Alışkanlıklarınıza dikkat edin,değerlerinize dönüşür

Değerlerinize dikkat edin,karakterinize dönüşür

Karakterinize dikkat edin,KADERİNİZE DÖNÜŞÜR

24 Kasım 2009 Salı

Donuk Aşk _ Sezai Karakoç




Yine akşam oldu,

Yalnızlık omuzlarıma çivisini çaktı yine,

Uzaklık aynı gerçi,

Heryerdeyken olan uzaklığın pek değişmedi,

Yine akşam oldu orda olduğu gibi,

Görebiliyorum seni burdan da,

Aynısıydı ordayken de,

Uzaklıktan korkmuyorum belki de,

Orada da aynıydı uzaklık gerçi

Donuklaşmış oldu artık bu,

Bir o kadar da hüzünlü romanlar gibi,

Galiba ben baştan kaybetmişim,

Belki de ben baştan kazanmışım, insanlık kaybetmiş...

18 Kasım 2009 Çarşamba

İyi ki Varsın




Ne güzeldir birine '' İyi ki Varsın'' Diyebilmek.
Bu '' biri'' hayatınızdaki o boşlukta iyilerin derinliğini bırakmıştır.
Bıraktığı derinlikte, devamında iyi damlalarını ardından getirmekte gecikmeyecek

ve 'iyi ki'ler' denizini oluşturacaktır.



Bu deniz berraktır.

Ayaklara batacak çakıldan ıraktır.
Ne kadar derine giderseniz gidin denizin dibi aynı mavilikte olacaktır.



Bu deniz suskundur.

Sizi fırtınalarında savurmaz.
Başka denizlerdeki fırtınaların önceden habercisidir.
Onu izlerken dalıp gidersiniz hayallere, ama şu anki gerçeklerle..



Bu deniz filizdir.

Yeşilinin taze kokusu, yeni doğuşların müjdesidir.
Emekle beslenir, meyveleri çeşit çeşit renk renktir.



Bu deniz paylaşımdır.
Lokman ağzındayken, kursağı boş olanları düşünmektir.
'Ne fark eder ki' deyip geçmemektir.
Binlerce denizyıldızı sahile vurduğunda,

'hangi birini okyanusa geri göndereceğiz' dememektir.
Bir tanesi için bile çok şey fark ettiğini bilmektir…




Bu deniz '' Sevgi'' dir..
Her harfinin hakkını vererek söylemek,

değerini bilerek yaşamaktır.
Sözde değil Özde Sevmektir...
Bu gün kaç kişiye '' İyi ki Varsın '' dediniz.. !!!


17 Kasım 2009 Salı

Sevgi Kaşıkları Hikayesi





Bir gün sormuşlar ermişlerden birine: "sevginin sadece
Sözünü edenlerle, onu
Yaşayanlar arasinda ne fark vardir?"
"bakin göstereyim" demiş ermiş. önce sevgiyi dilden
Gönüle indirememiş
Olanlari çaðirarak onlara bir sofra hazirlamiş. hepsi
Oturmuşlar yerlerine.
Derken tabaklar içinde sicak çorbalar gelmiş ve
Arkasindan da, derviş
Kaşiklari denilen bir metre boyunda kaşiklar.
Ermiş "bu kaşiklarin ucundan tutup şöyle yiyeceksiniz"
Diye bir de
Şart koymuş. "peki" demişler ve içmeye teşebbüs
Etmisler. fakat o da
Ne? kaşiklar uzun geldiðinden bir türlü döküp
Saçmadan
Götüremiyorlar
Aðizlarina. en sonunda bakmişlar beceremiyorlar,
Öylece aç
Kalkmişlar sofradan.
Bunun üzerine "şimdi..." demiş ermiş. "sevgiyi
Gerçekten bilenleri çaðiralim
Yemeðe." yüzleri aydinlik, gözleri sevgi ile
Gülümseyen işikli insanlar
Gelmiş oturmuş sofraya bu defa. "buyrun" deyince her
Biri uzun boylu
Kaşiðini çorbaya daldirip, sonra karşisindaki
Kardeşine uzatarak içmisler
Çorbalarini. böylece her biri diðerini doyurmuş ve
Şükrederek kalkmişlar
Sofradan."ışte" demiş ermiş: "kim ki hayat sofrasinda
Yalniz kendini görür
Ve
Doymayi düşünürse o aç kalacaktir. ve kim kardeşini
Düşünür de
Doyurursa o da kardeşi tarafindan doyurulacaktir.
Şüphesiz şunu da
Unutmayin; hayat pazarinda alan deðil veren
Kazançlidir herzaman..


Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Müslüman müslümanın kardeşidir Ona zulmetmez, onu yalnız bırakmaz Kim kardeşinin ihtiyacını giderirse, Allah da onun ihtiyacını giderir
Kim bir müslüman kardeşinin bir sıkıntısını giderirse, Allah da, onun kıyamet sıkıntılarından bir sıkıntısını giderir
Kim müslüman kardeşinin ayıbını örterse, Allah da kıyamet gününde onun ayıbını örter"
İbn Ömer radıyallahu anh Ebû Dâvud

12 Kasım 2009 Perşembe

Necip Fazıl


Kapıları yıkarcasına tekmeleyeceğim, limandaki bütün vapurların ve şehirdeki
bütün fabrika bacalarının canavar düdüklerini öttüreceğim, trafiği durduracağım, insanları oldukları yerde mıhlayacağım ve gök tavanını yıkan bir sesle haykıracağım geliyor:
- İnsanlar! Allah var! O'nu düşünmekten başka her işe paydos!...
Bana "deli" mi diyecekler?
Canım kurban, aklın son durağı olan böyle deliliğe!..

7 Kasım 2009 Cumartesi

Ateş ve Su



ATEŞ VE SU


Ateş bir gün su'yu görmüş yüce dağların ardında,
Sevdalanmış onun deli dalgalarına.
Hırçın hırçın kayalara vuruşuna,
Yüreğindeki duruluğa.
Demiş ki su'ya:
Gel sevdalım ol,
Hayatıma anlam veren mucizem ol...


Su dayanamamış ateş'in gözlerindeki sıcaklığa,
'Al...'demiş:
'Yüreğim sana armağan.'
Sarılmış ateş'le su birbirlerine,
Sıkıca,kopmamacasına...


Zamanla su,buhar olmaya,
Ateş kül olmaya başlamış.
Ya kendi kül olacakmış,ya aşkı...
Baştan alınlarına yazılmış olan kaderi de,
Yüreğindeki kaderi de,
Alıp gitmiş uzak diyarlara su...


Ateş kızmış,ateş yakmış ormanları.
Aramış su'yu diyarlar boyu,
Günler boyu,geceler boyu,
Bir gün gelmiş,su'ya varmış yolu.
Bakmış,o duru gözlerine suyun,
Biraz kızgın,biraz hırçın.


Ve o an anlamış:
Aşkın bazen gitmek olduğunu.
Ama gitmenin yitirmek olmadığını...
Ateş durmuş,susmuş,sönmüş aşkıyla.


İşte o zamandan beridir ki:
Ateş su'dan,
Su ateşten kaçar olmuş...


Ateş'in yüreğini sadece su,
Su'yun yüreğini,
Sadece ateş alır olmuş...

2 Kasım 2009 Pazartesi

Dua


29 Ekim 2009 Perşembe

Gel Gör Beni Aşk Neyledi _Yunus Emre



Ben yürürüm yane yane, aşk boyadı beni kane
Ne deliyem ne divane, gel gör beni aşk neyledi


Aşkın beni mest eyledi, aldı gönlüm hast’eyledi
Öldürmeye kast eyledi, gel gör beni aşk neyledi


Gah eserim yeller gibi, gah tozarım yollar gibi
Gah akarım seller gibi, gel gör beni aşk neyledi


Akar suların çağlarım, dertli ciğerim dağlarım
Şeyhim anuban ağlarım, gel gör beni aşk neyledi


Benzim sarı gözlerim yaş, varım pare ciğerim taş
Halden bilen dertli kardaş, gel gör beni aşk neyledi


Ya elim al kaldır beni, ya vaslına erdir beni
Çok ağlattın güldür beni, gel gör beni aşk neyledi


Ben yürürüm ilden ile, şeyh anarım dilden dile
Gurbette halim kim bile, gel gör beni aşk neyledi


Mecnun oluban yürürüm, o yâri düşte görürüm
Uyanıp melül olurum, gel gör beni aşk neyledi


Miskin Yunus biçareyim, baştan ayağa yareyim
Dost elinde avareyim, gel gör beni aşk neyledi


27 Ekim 2009 Salı

Aşk ve Sevgi _ Dr. Ali ŞERİATİ















Aşk,görme engelli bir çoşku,görmezlikten kaynaklanan bir bağdır. Oysa sevgi, bilinçlice bir bağ; apaçık, duru bir görmenin sonucudur. Aşk genellikle içgüdüden su içer, içgüdüden kaynaklanmayan başka bütün olgular değersizdir. Oysa sevgi ruhun içinden doğar, bir ruhun yükselebileceği bütün yerlere, sevgi de onunla birlikte doruğa tırmanır.

Aşk, gönüllerin genelinde benzer biçimler ve renklerde gözlenmekte olup, ortak nitelik, durum ve görünümler taşır. Oysa sevgi her ruhta kendine özgü bir albeni taşır. Ruhun kendisinden rengini alır. Ruhlar da içgüdülerin tersine kendilerine özgü ayrı ayrı renk, tırmanış, boyut, tat ve kokular taşıdığından; ruhların sayısınca sevgiler olduğu söylenebilir.

Aşk, kimlikle ilişkisiz değildir. dönemlerin ve yılların ilerleyişinden etkilenir. Oysa sevgi; yaş, zaman ve kişiliğin ötesinde yaşar. Onun yüksek yuvasına günün, çağın eli yetişmez.

Aşk, her renkte, her düzeyde, somut güzellikle bağlantılıdır. Schopenhauer'ın deyişiyle: "Sevgilinizin yaşına bir yirmi yıl daha ekleyin de onun duygularınızda bıraktığı doğrudan etkileri gözlemleyin."

Oysa sevgi, ruhun içine öyle bir dalgınlıkla dalar; ruhun güzelliklerine öyle tutulup kendinden geçer; somut güzellikleri bambaşka bir biçimde görür. Aşk; tufan, dalga, coşku niteliklidir. Oysa sevgi durgun, dayanıklı, ağırbaşlı, arılıkla dolup taşar bir durumdadır.

Aşk, uzaklık ve yakınlığa göre değişir. Uzaklık uzun sürecek olursa azalır. İlişki sürecek olursa değerini yitirir. Ancak korku, umut, sarsıntı ve acı çekmenin yanı sıra "görüşüm-uzaklaşım"la diri, güçlü olarak kalabilir. oysa sevgi bu durumları bilmez. Dünyası başka bir dünyadır.

Aşk, bir yönlü bir coşkudur. sevgilinin kim olduğunu düşünmez. "Öznel bir özcoşu"dur. İşte bu yüzden hep yanlışlık yapar. Seçimle hızla sürçer. Ya da hep bir yönlü kalır. Yine de yer yer benzeşmeyen iki yabancının arasında bir aşk kıvılcımlanır, olay karanlıklar içinde geçip birbirlerini görmedikleri için ancak bu yıldırımın düşüşünden sonra onun ışığında birbirlerini görebilirler.

Oysa sevgi aydınlıkta kök salar. ışığın gölgesinde yeşerir; büyür. İşte bu yüzen hep tanışıklıktan sonra ortaya çıkar. Gerçekte başlangıçta, iki ruh birbirinin yüzünde tanıma çizgilerini okur. "Biz" oluşları ise "tanışım"dan sonra olur, iki ruh, iki kişi değil daha sonraları; birbirlerinin söz, davranış ve konuşma biçiminden yakınlığın tadını, yakınlığın kokusunu, yakınlığın sıcaklığını duyumsarlar. İşte bu konaktan sonra birden, iki yoldaş kendiliklerinden sevginin uçsuz bucaksız çölüne ulaştıklarını, sevginin karartısız açık göğünün başlarının üzerinde sere serpe serilmiş olduğunu, "inanış"ın aydın, arı içtenlikli ufuklarının kendilerine açıldığını, tatlı okşayıcı bir esintinin hep başka göklerin, başka ülkelerin yepyeni esinlerinin iletileri ve başka bahçelerin güzel, gizemli çiçeklerinin kokularının birlikteliğinde oyuncu, tatlı, şen bir sevgi ve albeniyle kendisini hep bu ikisinin yüzüne, başına vurduğunu... Kendi gözleriyle görürler.

Aşk, çılgınlıktır. Çılgınlık ise "anlayış" ile "düşünüş"ün bozulmuşluk ve yıpranmışlığından başka bir şey değildir. Oysa sevgi tırmanışının doruğunda, beyin ötesini aşar, anlamayı ve düşünmeyi de yerden çekip, doğuşun yüksek doruğuna götürür.

Aşk, sevgilide içinin çektiği güzellikleri yaratır. Oysa sevgi, içinin çektiği güzellikleri sevgilide görür, bulur. Aşk, büyük güçlü bir kandırmacadır. Oysa sevgi; sonsuz, salt, dosdoğru, içten bir doğruluktur. Aşk, denizin içinde boğulmaktır. Oysa sevgi, denizin içinde yüzmektir. Aşk, görme duyumunu alır, oysa sevgi, verir.

Aşk, kabadır, şiddetlidir. bununla birlikte dayanıksız, güvensizdir. Oysa sevgi, tatlıdır, yumuşaktır. Bunun yanı sıra dayanıklı, güven içindedir.

Aşk hep kuşkuyla bulunur. Oysa sevgi, baştan başa kesin inançlıdır. Kuşkuya yer vermez. aşktan içtikçe kanarız, sevgiden içtikçe susarız. aşk korundukça eskir. Oysa sevgi yenilenir.

Aşk, sevenin içinde varolan bir güçtür. Kendisini sevgiliye çeker. Oysa sevgi sevilende varolan bir albenidir. Seveni sevilene götürür. Aşk, sevgiliye egemenliktir. Oysa sevgi, sevilende yok olma susuzluğudur.

Aşk, onun baskısı altında kalabilmek için sevgiliyi belirsiz, kimliksiz olarak ister. Aşk, kişinin bencilliği ile alım-satımsal, hayvansal ruhun bir çekiciliğidir. Kendisi kendi kötülüğünün bilincinde olduğu için de onu bir başkasında görünce ondan nefret eder, ona kin besler. Oysa sevgi, sevileni sevgili, değerli olarak ister. Bütün gönüllerin de kendisinin sevdiği için beslediğini , beslemelerini diler. Sevgi, kişinin Tanrısal ruhu ve Ahurasal doğasının bir çekiciliğidir. Kendisi kendi doğaötesi kutsallığını görebildiği için onu bir başkasında görünce onu da sever. Kendisine tanış, yakın bulur.

Aşkta, rakip sevilmez. Oysa sevgide, "Köyünün tutkunlarını kendi özleri gibi severler." Kıskançlık aşkın özelliğidir. aşk, sevgiliyi kendi lokması olarak görür. Bir başkası onun elinden kapmasın diye hep acılar içinde kıvranır durur. kapması durumunda ise ikisine de düşmanlık beslemeye başlar. Sevgiliden nefret edilir.

Sevgi ise inançtır. inanç ise salt bir ruhtur. Sınırsız bir sonsuzluktur. Bu gezegenin türlerinden değildir. Aşk, doğanın kementidir. doğadan almış olduklarını kendi elleriyle geri verip; ölümün aldıklarını aşkın oyunlarıyla ellerinden bıraksınlar diye başkaldıranları yakalar. Oysa sevgi, kişinin doğanın gözlerinden uzak, kendi yarattığı, kendi ulaştığı, kendi "seçtiği", bir aştır. Aşk, içgüdünün tuzağında tutsak olmaktır. Oysa sevgi, isteklerin baskısından kurtulmaktır. Aşk, bedenin görevlisidir. oysa sevgi, ruhun elçisidir.

Aşk, kişinin yaşama dalıp güncel yaşamla oyalanmasına yönelik büyük, aşırı bir "bilinçsizlendirim"dir. Oysa sevgi, yabancılıktan dolayı yabansıllıktan doğma, kişinin bu pis, gereksiz yabancı pazar içerisindeki, korkunç özbilincidir.

Aşk, tat aramaktır. oysa sevgi, sığınak aramaktır. aşk, aç bir düşkünün yemek yiyişidir. Oysa sevgi, "yabancı bir ülkede dildaş bulmak"tır.

Aşkın yer değiştirdiği olur. soğuduğu olur. Yaktığı olur. Oysa sevgi; yerinden, sevdiğinin yanından kalkmaz. soğumaz, kızgın değil; yakmaz, yakıcı değil.

Aşk, kendinden yanadır. bencildir, kendisi için ister. Kıskançtır. sevgiliye tapar, onu kendi için över. Oysa sevgi, sevilenden yanadır, sevilencildir. Sevgili için ister. Kendini sevdiği kişi için ister. Onu onun için sever. Kendisi ortada değildir.


Kevir...

26 Ekim 2009 Pazartesi

Related Posts with Thumbnails